NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
7 - (2747) حدثنا
محمد بن
الصباح وزهير
بن حرب. قالا:
حدثنا عمر بن
يونس. حدثنا
عكرمة بن
عمار. حدثنا
إسحاق بن
عبدالله بن
طلحة. حدثنا
أنس بن مالك،
وهو عمه، قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "لله أشد
فرحا بتوبة
عبده، حين
يتوب إليه، من
أحدكم كان على
راحلته بأرض
فلاة. فانفلتت
منه. وعليها
طعامه وشرابه.
فأيس منها.
فأتى شجرة.
فاضطجع في
ظلها. قد أيس من
راحلته. فبينا
هو كذلك إذا
هو بها، قائمة
عنده. فأخذ
بخطامها. ثم
قال من شدة
الفرح: اللهم!
أنت عبدي وأنا
ربك. أخطأ من
شدة الفرح".
{7}
Bize Muhammed b. Sabbâh
ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Ömer b. Yûnus rivayet
etti. (Dediki): Bize İkrime b. Ammar rivayet etti. (Dediki): Bize İshâk b.
Abdillah b. Ebi Talha rivayet etti. (Dediki): Bize Enes b. Mâlik rivayet etti.
—Enes bu zâtın amcasıdır.— (Dediki):
Resûlulllah (Sallallahu
Aleyhi ve Selleın) şöyle buyurdular:
«Allah'ın, tevbe ettiği
vakit kulunun tevbesine sevinmesi, birinizin devesi üzerinde çorak bir yerde
bulunup, devesi kaçtığı, üzerinde de yiyeceği içeceği bulunduğu ve ondan
ümidini kestiği, nihayet bir ağaca gelerek gölgesinde yattığı, devesinden
ümidini kestiği, o bu halde iken aniden deve karşısına dikiliverdiği ve
yedeğinden tuttuğu, sonra sevincinin şiddetinden:
— Allahım! Sen benim
kulum, ben de senin Rabbinim, dediği; sevincinin şiddetinden yanıldığı zamanki
sevincinden daha çoktur.»
8 - (2747) حدثنا
هداب بن خالد.
حدثنا همام.
حدثنا قتادة
عن أنس بن
مالك؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال "لله
أشد فرحا
بتوبة عبده من
أحدكم إذا
استيقظ على
بعيره، قد
أضله بأرض
فلاة".
[ش
(إذا استيقظ
على بعيره)
هكذا هو في
جميع النسخ:
إذا استيقظ
على بعيره.
وكذا قال
القاضي عياض:
إنه اتفقت عليه
رواة صحيح
مسلم. قال قال
بعضهم: وهو
وهم. وصوابه:
إذا سقط على
بعيره. وكذا
رواه البخاري:
سقط على
بعيره، أي وقع
عليه وصادفه
من غير قصد.
قال القاضي:
وقد جاء في
الحديث الآخر
عن ابن مسعود
قال: فأرجع
إلى المكان
الذي كنت فيه
فأنام حتى
أموت. فوضع
رأسه على
ساعده ليموت،
فاستيقظ
وعنده راحلته.
وفي كتاب البخاري:
فنام نومة
فرفع رأسه
فإذا راحلته
عنده. قال
القاضي: وهذا
يصحح رواية:
استيقظ. قال:
ولكن وجه
الكلام
وسياقه يدل
على سقط، كما
رواه البخاري.
(أضله بأرض
فلاة) أي فقده].
{8}
Bize Heddâb b. Hâlid
rivayet etti. (Dediki): Bize Hemmâm rivayet etti. (Dediki): Bize Katâde, Enes
b. Mâlik'den rivayet ettiki: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Selleın):
«Allah'ın, kulunun
tevbesine sevinmesi, sizden birinizin çorak bir yerde kaybettiği devesini,
uyandığı vakit bulduğundaki sevincinden daha çoktur.» buyurdular.
8-م - (2747) وحدثنيه
أحمد الدارمي.
حدثنا حبان.
حدثنا همام.
حدثنا قتادة.
حدثنا أنس بن
مالك عن النبي
صلى الله عليه
وسلم. بمثله.
{m-8}
Bu hadîsi bana Ahmed Ed-Dârimî
de rivayet etti. (Dediki): Bize Habban rivayet etti. (Dediki): Bize Hemmam
rivayet etti. (Dediki): Bize Katâde rivayet etti. (Dediki): Bize Enes b. Mâlik,
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den bu hadîsin mislini rivayet etti.
İzah:
Bu rivayetleri Buhâri
«Kitâbu'd-Deavât»'da; Tirmizî «Kitâbu'z-Zühd»'de; Nesâî «Kitâbu'n-Nuût»'da
muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Tevbe: Lügatte dönmek
manasınadır. Burada ondan murad; günahdan dönmektir. İman bahsinde de görüldüğü
vecihle tevbenin üç rüknü vardır: Günahdan vazgeçmek, yaptığına pişman olmak,
bir daha işlememeye azmetmek. Ve işlediği suç kul hakkına dâirse helâllaşmak.
Tevbenin en büyük rüknü pişmanlıktır. İşlenen günah büyük olsun, küçük olsun
hemen arkacığmdan tevbe etmenin vâcib olduğunda ulemanın ittifakı vardır. Ehl-i
sünnete göre tevbenin vucûbu şeriatla sâbitdir. Tevbenin kabulü Allah'a vâcib
değildir. Delâlet fırkalarından Mutezile'ye göre tevbenin vucûbu akılla
sâbitdir. Ve aklen şartları bulunduğu vakit, onu kabul etmek Allah'a vâcib
olur. Ehl-i sünnet'e göre tevbe eden bir kimse aynı günâhı tekrarlarsa, ikinci
günâhı yazılır. Fakat evvelce yaptığı tevbesi bâtıl olmaz.
Deviyye yahut Daviye :
Çorak yer, sahra mânâsına gelir. Mehleke:
Korkulacak yerdir.
İmam Müslim, Hz.
Abdullah'ın kendine ait olan hadîsini kitabına almamıştır. Buhârî ile Tirmizî
ve diğer sahih sahipleri onu da rivayet etmişlerdir. Hadîs şudur:
«Mü'min günahlarını
sanki bir dağın altmdaymış da üzerine düşeceğinden korkuyormuş gibi görür.
Fâcir ise günahlarım burnuna konan bir sinek gibi görür de şöyle yapıverir
(yâni kovalar).»
Hadîsin son
rivâyetindeki «isteykaza» kelimesi Sahih-i Müslim'in bütün nüshalarında bu
şekilde rivayet edilmişse de, bazıları bunun vehim olduğunu söylemiş, doğrusu
«sekata»'dır, demişlerdir. Bunun mânâsı devesine rastladı, onu tesadüfen buldu,
demektir. İsteykaza, uyandı manasınadır.